PELİN ÖZER
Ceren Oykut’un Çizgisine Sözcükle Dolanma Denemesi ya da Mülksüz Çizgi ile Kovulmuş Söz Kardeş Olabilir mi? *
I. Minyatür Uyumda Makamsız Akanlar
Yeryüzünü şeffaf kâğıtla kaplasam, bütün çizgilerin üzerinden geçsem, o zaman acaba gerçek bir yeryüzü haritasına ulaşmayı başarır mıyım diye sormuş eli kalem tutan biri. Bilek marifetiyle, oturduğu yerden bütün yüzeylere uzanabileceğini seziyormuş içten içe. Düşünce balonlarını çizginin içine yerleştirmeyi de düşünmüş. Ama sonradan buna pek gerek kalmadığını görmüş. İfadede gizlenmiş gizli metinleri yakalamaya çalışırken, insanların aslında duyurduklarından daha fazla cümle kurdukarını anlamış. Boyutların üzerinde durmuş ısrarla, hiç olmayacak yerde ansızın, kocaman belirmek, sözlerle karalanmış sayfalara görünmez böcek kıvamında ilişmek… Hoşuna gitmiş. A4 boyutunda kâğıtları katlayıp dergiler yapıyor, görüş hızına bileğiyle eşlik edebileceğine inanıyormuş.

İşte şimdi görüş algısını düşünce hızına oranladı. Buna bir de yüzünü gizlemekte ısrarcı bilinçaltını eklediğinde, âcizliğin verdiği gayretten başı döndü. Yalpalarken çizmekte olduğu söylendi.
Yalnızca kurşundan değil, ateşten kalemler de almış eline; yalnızca kâğıda değil perdelere, ışıklı ekranlara da bakmış. Uyuklar gibi, uykudakilerin ciddiyetiyle… Zihninde birikenler hep birden yüzeylere yansımış, çizgiler birbirini itmeden, kapamadan, makamsız bir uyum içinde, bir an sonra buharlaşacak su alçakgönüllülüğüyle akıp gitmişler. İşleyen el; akıntıdan mahalleler, semtler, kenti bölen, birleştiren sular doğurmuş. Minyatür uyumda, makamsız akanların ölçülüp biçilmemiş hareketliliği…
Sanki bir el ansızın dur dedi. Kendini iyice sildi o zaman. Laptop’un minik yuvarlağına dokunarak geçmişte yaşayanları, aslında teknolojik bir büyü yapmadığına inandırmaya çalıştı.
II. Hareketli Çizgi: Evsizlere Dünya Turu
Çarşaflara sıçrattığı rüyalarını izlerken, çizdiklerini hareketlendirmeyi düşünmüş, çizginin biletsiz yolculuğu: Evsizlere dünya turu… Böylece yeni bir yaşantının nasıl olanaklı olduğunu kanıtlayacak. Hiç vakit kaybetmeden herkesi ait olduğu yere yerleştirmek için hareketli çizgilere ulaşmak gerek. Donmuşluğun gizlediği yolculuklara ayrıca kulak vermeli, anlatılmayanlar er geç ifadeye yansıyacak, öyküler bizi oluşa götürecek. Yasaklı hikâyeler, yılanlar, dokunuşla başlayıp süren bütün o gizlenmeler… Yılan kendine kim bilir kaç kere dolanacak. Çarşafın ardındakine doğru kıvrılacak meraklı bilek. Meraktan ölünmediğinin kanıtı olacak.
Atılmış ne varsa yenilenecek, her şey asıl değerine kavuşacak. Düşüncelerin sözcükle balona yansıması, ifadeye yerleşmesi gibi, düşkuran da çizgi aracılığıyla kendini birdenbire düşlediği yerde bulacak. Elinde kalemi olan haritayı keyfine göre bozup düzenleyecek. Dönüp duruyorduk ya öyküde, çizgiler de giderek insan arasına karışacak. Demirden figürler galeri dışına asıldığında, onlardan birini tanımış olabileceğimizi düşüneceğiz. Adı bile dilimizin ucuna gelecek.
Temel atmayan, mülksüz bilek; yanıp sönen ekranlardan, küçüldükçe daha da becerikli hale gelen gelişmiş kayıt uzmanlarından yardım aldı. İlkelin emrindeki teknoloji neye uğradığını pek anlamadı başta ama sonradan neşeli bir oyuna alet edilmekten dolayı mutlu olduğu, hatta rengini siyahtan beyaza dönüştürdüğü görüldü.
III. Alçakgönüllü Çöp Toplayıcı
Bitmeyen kâğıt rulosu ya da onun yerini tutacak farklı malzeme, gerçekten tükenmeyen kalem, doğallığı neredeyse ilk anılara sabitlenmiş uzun soluk… Çizginin hızını düşüncenin ve algının hızına oranlamış, başdöndüren devinime tereddütsüz atlamış. Kalem, kâğıt ve soluk. Peki ya çarşaf, tahta, çöp, çivi, bez parçaları? Olabilir, dışlamaktan hoşlanmayanların yapıtları daha doğurgan. Yaratıcı kendi halinde bir geridönüşümcü aynı zamanda, alçakgönüllü çöp toplayıcı. Pas ona bulaşmaz, çivi elllerini kanatmaz, çöpün kokusu rahatsız etmez. Çizginin yalınlığını binaların yüzeylerine eklemiş olan kişi, aynı zamanda rulosuyla yeryüzünü kaplamak gibi kapsamlı bir düşün kurucusu.

Beyaz bezlere kara gölgeler, tahta üstüne akkor lekeleri, suratsız duvarlara çiviler, çarşaflara anımsayış darbeleri, rengi dönüşmüş iyi huylu hayvanlar, zalimken daha da zavallı kellevurucular, üç çizgiden ibaret, silinmeden önceki an yaşam bulan tutkulu müzisyenler, yaşadığı çağı elevermeyen, kendinden geçme katsayıları yüksek gezginler, çizilecekleri yüzeye rahatsızlık vermeden sığışan, azla yetinmeyi beceren, metrekare varlıkları düşük kentliler, yoksul maskeliler, maskesizler, çöp olup da çöplüklerini gizlemeyenler, yıkılıp da yıkılmışlığıyla gururlananlar, gözbebekleri merak topları gibi dönenler, sıkıştırılmış hayatlarını genişçe yaşayanlar, hayvanlarla dost olanlar, dostluk müessesesini ölümüne ciddiye alanlar, bu devirde, komik duruma düşmek pahasına olumlu şeyleri ciddi ciddi önemseyip bunu dile getirenler…
IV. Çizgi Takibi Sarhoşu
Bileğine doladığı zihni, görüntülerden sonra seslere de sıçramış. Seslerin eşliğinde çizgilerini dinleyip, duyduklarıyla hareket edenler, sessizlikte donduklarında, aynı zamanda bir ses olarak da anımsanabileceklerini düşündürmüşler.
Elektronik boya kalemleriyle cennet-cehennem tasvirlerinin, kitlesel sevgisizlik ayinlerinin bilinçaltını deşmeye çalışmış. Karanlıkta silinenler, öfkeyle renklenen ozana daha uzun bir yaşam mı dilediler; attıkları her ne ise, ozanın sazının teline takılmış ölümsüz bir söze mi dönüştü? Maskesine güvenenlerin geceleri, kurbann dillendirdiği büyük aşkın sıçrattığı renkli sözün azaba dönüşüyle mi karardı?
Kalabalıkların tekleşen duygusunu, tek kalanların aslında asırlarca çoğaltılacak renkli çoğulluğunu göstermeye çalışıyormuş. ip ucunda sallananların güzelliği çiçek boyalarıyla silinmez lekelere, giderek karanlık kalabalıkların kâbusuna dönüşüyormuş. Dokunmaktan, ten yüzeyinde çizgi hassasiyetiyle gidip gelmekten oluşan zamansız ayinlerin dinine pek de bir ad yakıştırılamıyormuş.
Dünya üzerindeki durdurulmaz hareketin, hiç yorum eklemeden kâğıda geçirildiğinde bile ona gerçekdışı göründüğü bir an olduğu gerçeğinden yola çıkarak, çizgi maratoncusu olmaya kafayı taktı. Çizgi takibi sarhoşluğundan yalpaladığında eline geçirdiği her şeyle onunla çizmeye başladı. İzini belli etmeden, yüzünü göstermeden, varlığını da bir çizgiye dönüştürme arzusuyla ışıklı beyaz yüzeylerin önünde hiç durmadan çizdiği söyleniyor.
* Sanat Dünyamız dergisinin 96. sayısında Pelin Özer’in Ceren Oykut ile yaptığı söyleşinin giriş yazısı.(Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2005.)